İNVAJİNASYON

İNVAJİNASYON

Yanlış olarak “bağırsak düğümlenmesi” olarak da bilinen invajinasyon, bağırsakların iç içe geçmesi demektir. Aslında günlük yaşamda bağırsaklar birbirinin içine girer ve çıkar. Eğer giren bağırsak geri çıkamazsa, o zaman invajinasyon bulguları ortaya çıkar. En sık olarak süt çocukluğu döneminde (6 ay-1 yaş) görülür. İlkbahar ve sonbahar gibi mevsim değişimlerinde daha sıktır. Bu yaştaki çocuklarda invajinasyon, ince bağırsağın son kısmının (ileum) kalın bağırsağın ilk kısmının (çekum) içine girmesi ile oluşur (ileo-çekal invajinasyon). İshal gibi nedenlerle bağırsak hareketlerinin artması invajinasyona neden olabilir. Rotavirus salgınlarında daha sık olarak görülmesinin nedeni de budur. İnce bağırsağın son kısmı lenf dokusundan zengindir. Üst solunum yolu enfeksiyonu gibi genel sistemik enfeksiyonlarda burada bulunan lenf dokusu da şişer. Kalınlaşan bu doku, herhangi bir nedenle iç-içe girmiş olan bağırsağın geri çıkmasını engeller. Eğer bağırsak içinde polip varsa bu da aynı şekilde invajinasyona neden olabilir. İki yaşın üzerindeki çocuklarda ise, bağırsaktan köken alan lenfoma (lenf kanseri) invajinasyon nedenlerinden biridir. İnvaginasyon ilk olarak kusmayla başlar. Başlangıçta çocuğun yediklerini içeren kusma bir süre sonra sarı-yeşil bir renk alır. Bu durum bağırsak tıkanıklığının bulgusudur. Tıkanıklık, bağırsakların geriye doğru şişmesine neden olur. Bu da karında şişlik (distansiyon) olarak görülür. Zaman geçtikçe iç-içe geçen bağırsağın iç duvarında oluşan ödem, buradan kanamaya neden olur. İnvajinasyonda anüsten kan gelmesinin nedeni budur. “Çilek jölesi” şeklinde kanama olarak tanımlanan bu durum invajinasyonun en tipik bulgusudur. İnvaginasyon saptanan hastalar hastaneye yatırılarak damar yolu açılır ve serum tedavisi ile antibiyotik tedavisine başlanır. Sonuç olarak hastalığın esas tedavisi girişimsel yöntemler ve cerrahidir.

Bu operasyon ya anestezi almadan ultrasonografi veya skopi eşliğinde radyoloji odasında, ya da genel anestezi altında bir çocuk cerrahisi uzmanı tarafından ameliyathanede gerçekleştirilir. 

Tedavi Seçenekleri:

1.         Hidrostatik-Serum (İzotonik) İle Redüksiyon: Ultrasonografi eşliğinde baryum veya izotonik sıvının (serum fizyolojik) makat yoluyla barsaklara en fazla 1,5 metre yüksekten 150 mm/Hg basınç altında verilerek içiçe girmiş barsakların açılması yöntemidir. Gecikmiş ve genel durumu bozuk hastalarda uygulanmamalıdır. En fazla iki ya da üç kez tekrarlanabilir. Başarı oranı %50-90 arasındadır. Açılma olmazsa açık cerrahi tekniğe geçilmelidir. Hastalığın redüksiyon sonrası tekrarlama olasılığı %2-20’dir ve tekrarlamalar çoğunlukla ilk 72 saatte olur.

2.         Pnömotik redüksiyon: Yine makat yoluyla havanın barsaklara verilerek içiçe geçmiş barsakların açılması işlemidir. Bebeklerde 80 mm/Hg, büyük çocuklarda 110-120 mm/Hg’yı aşmamalıdır. Başarı şansı %75-90’dır. Hastalığın redüksiyon sonrası tekrarlama olasılığı %2-20’dir ve tekrarlamalar çoğunlukla ilk 72 saatte olur.

3.         Cerrahi Tedavi: 

a.         Lapasroskopik Redüksiyon: Barsakların laparoskopi yardımıyla açılma işlemidir. Eğer şartlar uygunsa ameliyat sonrası dönem açık cerrahiye göre hem daha rahat geçmekte hem de kozmetik sonuçlar daha iyi olmaktadır. 

b.         Açık Cerrahi: Yukarıdaki tedavi seçenekleri başarısız olduğunda ya da hastalar bu seçeneklere uygun olmadığı durumlarda tercih edilmelidir. İşlem genellikle uygulama yapılacak bölgenin temizliği ile başlar. Ameliyatta karnın sağ alt yarısına bir kesi yapılarak karın boşluğuna girilir. Açık cerrahide eğer barsakların dolaşımı bozulmamışsa ve invaginasyona sebep olacak bir doğumsal anomali söz konusu değilse elle barsakların açılması (manuel redüksiyon) yeterlidir. Süreç uzamış ve barsak dolaşımı bozuksa ameliyat sırasında barsakların bir kısmı çıkartılabilir (segmental rezeksiyon) veya barsağın ucu karın duvarına ağızlaştırılabilir (stoma yapılması). 

Operasyonun süresi tahmini olarak 60-120 dakikadır, başarı şansı ise hastadan hastaya değişmekle birlikte redüksiyon işlemlerinde %50-90, cerrahi tedavide ise %100’dür. 

Barsakların içiçe geçmesi tedavi edilmediği taktirde hayati tehlike arz eden bir durumdur. Bu nedenle zamanında opere edilmeyen durumlarında hastanın hayatı tehlike altında olacaktır. Ayrıca ameliyatın gecikmesi durumunda hastada ameliyat sonrası dönemde komplikasyon görülme olasılığı artacaktır. Bu ameliyatın zamanında yapılmasıyla sindirim sisteminin çalışması düzene girecek böylece hem hastanın hayati tehlikesi kontrol altına alınacak, hem de ameliyat sonrası komplikasyon olasılığı azalacaktır.   

Çilek jölesi gaita

 Tedavi edilmeyen hastalarda, karın içi ölümcül enfeksiyonlar ve organ delinmeleri görülebilir. Tedavi edilmemiş invaginasyon, şiddetli karın ağrısına, perforasyona (aşırı gerilen barsakların patlaması), peritonite (yaygın karın içi enfeksiyon), pilefilebite (karın içi damarların ölümcül seyredebilen enfeksiyonu), karın içi apse birikimine, ve nihayetinde ölümle sonuçlanabilen bir çok belirti ve bulguya sebep olabilir.